Pamukkale, Antik Havuz ve Oduncu Güzeli Efsanesi

Yıllar yıllar önce, sularının gürül gürül aktığı dönemlerde gitmiştik Pamukkale'ye. Kardeşim kucakta, ben uzun çoraplarla ilginç bir pozumuz da var o günlerden. Geçen senelerde tekrar görelim diye yolumuzu oraya düşürdük. Eski halinden eser yok şimdi ama yine de bir ara televizyonlarda, gazetelerde gördüğüm kararmış halini de görmediğime sevindim.
Biz antik kent, Hierapolis, tarafından giriş yaptık. Giriş kapısı civarında tabiri caizse in cin top oynuyordu. Kapının yanına gelmeden açık mı kapalı mı onu bile anlayamadık.
Dünyaca ünlü bir bölgenin böylesine yalnız ve çorak bırakılması hiç hoşuma gitmedi.

Hierapolis kenti İlk Çağ'ın önemli şehirlerinden biriymiş.
Yukarıdaki kapıdan girdiğinizde dilerseniz travertenlere giden, her yarım saatte bir kalkan, servisi bekleyebilirsiniz. Dilerseniz de kenti gezerek oraya ulaşabilirsiniz. Biz maalesef kapanış saatine yakın bir zamanda gittiğimizden yürümek yerine servisle gittik. Antik şehir gerçekten çok büyük aşağıdaki resimde kolayca görebilirsiniz.
Şu anda nerede olduğumuzu bize gösteren sevgili babam :)
Pamukkale, 2700 metre uzunlukta ve 160 metre yüksekliktedir. Bembeyaz rengiyle 20 km öteden görülebildiği söyleniyor. Bu bölge UNESCO Dünya Mirası listesine katıldıktan sonra etrafına sorumsuzca yapılmış ve bu güzelliği öldürmeye başlayan otellerden temizlendi. Fakat yine de eski görkemi artık yok. 
Sular, travertenlerin beyazlamaması için her gün başka bir bölgeye veriliyormuş. Burası o günkü kuru bölge.






Güneş batmak üzereyken çekilen resimlerde gözler kısıldıkça kısıldı ;)


Taa aşağılardan çekilmiş bir Pamukkale manzarası
Pamukkale'ye gittiğinizde antik şehir gibi gezilmesi gereken noktalar; Antik Havuz, Antik Tiyatro ve Arkeoloji Müzesidir. Biz yine zaman kısıtımız nedeniyle bir tek Antik Havuz'a gittik. Hem de annemlerin evlendikleri dönemde akraba ziyaretleri sırasında geldikleri bir yer olduğundan özel bir anlam taşıyordu bizim için. Nereye gidersen git bavuluna mayonu, bikinini koy kuralı es geçtiğimizden o çok sıcak günde bu güzellikten faydalanamadık. 



Kenardaki masalara oturup; "Yaa girsek zaten o sütunlar bir yerimizi çizerdi." diyip kendimizi avutma çabamızı da eklemeden geçemeyeceğim. Siz siz olun mayonuz hep yanınızda olsun.

Bu kadar resim ve yazıdan sonra sizlere buralarla ilgili bir de güzel efsane anlatmak istiyorum.
Pamukkale'ye hayat veren termal suyun mitolojik çağlardan günümüze öyküsünde anlatılanlar göre; beyaz cennetin yaslandığı Çökelez Dağı'nın eteklerinde yaşayan bir oduncu ve onun kızı varmış. Kızın her yeri çıban ve sivilceliymiş. Bu nedenle aynaya bile bakamaz, durgun sularda kendini seyredemez,utandığından kimselere görünmezmiş. Ona rastlayanlar yolunu değiştirir, oğlan anaları "Aman çirkin kız, Allah oğlumu senden esirgesin." diye dua ederlermiş. Altın kalpli kız ise çirkinliğine ve bu nedenle insanların ona reva gördüğü haksızlıklara hiç alışamamış.
Bir gün, Denizli Beyi'nin oğlu, Çökelez Dağı'nda keklik avlarken su birikintisinin içerisinde sırma saçlı, güzel yüzlü bir kız olduğunu fark etmiş. Hemen onu oradan çıkarıp bir ağacın gölgesine yatırmış. Bir süre sonra kendine gelen oduncunun kızı "Ben ölmedim mi?" diye ağlamaya başlamış. Neden ölmek istediğini sorunca da çok çirkin olduğunu, bu nedenle herkesin onunla alay ettiğini söylemiş.
Bey oğlu, "Sen mi çirkinsin oduncu güzeli? Eğil, suda kendine bir bak, senden güzeli var mı?" deyince kız korkarak sudaki siluetine bakmış. Bir de ne görsün? Sivilceli, her tarafı yaralardan geçilmeyen kız gitmiş, onun yerine dünya güzeli biri gelmiş. Meğer, Çökelez'in taşlarını Pamukkale'ye çeviren sır dolu sular, oduncunun kızını da eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş. 
Biz de bu sır dolu sudan bol bol faydalandık. Sizlere de tavsiye ederim. Eğlenceli seyahatler dilerim.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.